EmrePasha EmrePasha
Mesaj Sayısı : 538 Yaş : 39 Nerden : Ankara İş/Hobiler : Web Lakap : Web Yöneticisi
| Konu: AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ 6 Ptsi Mart 31, 2008 12:06 pm | |
| HOCASININ DUÂSI
Pâdişâh Ahmed Hanın, gördüğü bir rüyâyı, Güzel tâbir edince, Azîz Mahmûd Hüdâyî,
Memnun olup bin altın gönderdi kendisine, Maddî sıkıntıdaydı, mübârek de o sene.
Zîrâ bir çocukları, olacaktı o ara, Gerekli masraf için, elinde yoktu para.
Hanımı diyordu ki: "Bıraktın kâdılığı, Dağıttın elindeki, ne varsa dünyâlığı,
Şimdiyse, çok yakında, çocuğumuz olacak. Bez parçası bile yok, bu çocuğu saracak."
O böyle söylenirken, çalındı kapı birden, Azîz Mahmûd Hüdâyî, açmak için giderken,
Buyurdu ki: "Ey hâtun, kendini üzme artık, Belki de Hak teâlâ, gönderdi bir dünyâlık."
Açıp da gördüler ki, hakîkaten sultandan, Çok büyük hediyeler, gelmişti tam o zaman.
Hem öyle çok idi ki, hanımı etti hayret, Sırf bir kese içinde, altın vardı bin adet.
Ertesi gün pâdişâh, bizzat gelip kendisi, Ellerini öperek, olmuştu talebesi.
Bir gün de Sultan Ahmed gitmişti Üsküdar'a, Çarşıda üstâdını, görmüş idi bir ara.
Kendisi at üstünde, üstâdı yaya idi, Görünce edebinden, hız ile yere indi.
Bindirdi hocasını, hemen kendi atına, Geçiverdi kendi de, edeple rikâbına.
Allah'ın velî kulu, Hüdâyî hazretleri, Pâdişâhın atında, biraz gitti ileri,
Ve dünyâyı titreten, Pâdişâh Sultan Ahmed, Hocasının ardından, yaya gitti bir müddet.
Sonra o mübârek zât, râzı olmadı buna, Hemen attan inerek, buyurdu ki sultana:
"Bir gün benim üstâdım, Üftâde hazretleri, Mübârek ellerini, uzatarak ileri,
Bana cân-ü gönülden, eylemişti bir duâ Buyurmuştu:"Sultanlar, yürüsün rikâbında."
Sırf hocamın bu sözü, yerine gelsin diye, Rızâ göstermiş idim, atınıza binmeye."
Pâdişâhı, atına, bindirip hemen tekrar, Kendi, yaya olarak, yürüdü eve kadar.
Azîz Mahmûd Hüdâyî, hürmetine İlâhî Onun şefâatine, kavuştur bizi dahi.
YALAN DÜNYÂ DEĞİL MİSİN!
Kim umar senden vefâyı, Yalan dünyâ değil misin? Muhammed-ül-Mustafâyı, Alan dünyâ değil misin?
Yürü hey vefâsız yürü, Sensin hod bir köhne karı, Nice yüzbin erden geri, Kalan dünyâ değil misin?
Kimisini nâlân edip, Kimisini giryân edip, Âhir-i kâr üryân edip, Soyan dünyâ değil misin?
Kasdedip halkın özüne, Toprak doldurup gözüne, Ehl-i gafletin yüzüne, Gülen dünyâ değil misin?
Eğer şâh u eğer bende, Her kişiyi salan bende, Kimse mekân tutmaz sende, Virân dünyâ değil misin?
Sihr ile donatıp kendin, Meydana salan semendin, Âleme mihnet kemendin, Salan dünyâ değil misin?
İşin gücün dâim yalan, Çok kişiden arta kalan, Nice kere boşalarak, Dolan dünyâ değil misin?
HÜDÂYÎ YOLU
Osmanlı Pâdişâhı Birinci Sultan Ahmed, Bir câmi yaptırmaya, eyledi birgün niyet,
Temel atma gününde, âlimler toplandılar, Kur'ân tilâvetiyle, kesildi çok hayvanlar.
Câminin temeline, o zaman ilk kazmayı, Sultanın arzûsuyla, vurdu Mahmûd Hüdâyî.
Osmanlı pâdişâhı, Sultan Ahmed Han bile, Yoruluncaya kadar, çalıştı kazma ile.
Kısa zaman içinde, câmi bitti nihâyet, Sultan açılış için, herkesi etti dâvet.
Ve Cumâ hutbesini, okutmak gâyesiyle, Üstâdı Hüdâyî'yi, çağırdı birisiyle.
Lâkin o, otururdu, Üsküdar mevkiinde, Karşıya geçmek için, kıyıya geldiğinde,
Gördü ki, fırtınadan, denizde çok dalga var, Cesâret edemedi, gitmeye kayıkçılar.
Nihâyet bir tanesi, geçmeye verdi karar, Geçtiler selâmetle, Sarayburnu'na kadar.
Dalgalar adam boyu ard arda geliyordu, Ve lâkin o kayığa, hiç zarar vermiyordu.
Onun bindiği kayık, Allah'ın izni ile, Dalgalardan bir zarar, görmedi zerre bile.
Kayığın etrafını, çevreleyen bir alan, Hikmet-i ilâhiyle, oluyordu süt liman.
Gelin gibi süzülüp, vardı Sarayburnu'na, O gün bunu duyanlar, çok hayret etti buna.
Üsküdar-Sarayburnu, arasına bu yüzden, Hüdâyî yolu diye, ad verildi o günden.
| |
|